Enver Gökçe: 40 kuşağının fedailer mangasından



Garip akımını, “hasta bir sanat anlayışı” olarak görüyordur, halk edebiyatını ise dinamik bir soluk. Bu amaçla toplumsal gerçekçi akımı güçlendirmek niyetiyle Ant dergisini kurarlar. Attila İlhan’ın deyimiyle “40 kuşağının, fedailer mangası”ndandır O da. Mangasının hakkını verecektir ve yükselen faşist düşünceye karşın, devrimci mücadelenin şiirine yönelecektir kendi deyimiyle


Poyraz Soysal

Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Çit Köyü’nde, 1920 yılında doğar Gökçe. Ankara’ya gelişleri, kendi deyimiyle “çok soğuk, hemen hemen kışın yeni başladığı” dönemlere rastlar. 9 yaşındadır o yıllarda henüz. Yanlarında hayvanları, hanlarda yata yata zorlu bir yolculuğun ardından Ankara’ya göçerler 11 günde.

Cebeci Ortaokulu ve Gazi Lisesi’ni bitirir. Bu yıllarda içine yerleşen şiirin de etkisiyle kendini geliştirir ve yaşamını şekillendirir. Tüm bu yetenekleri ve hocalarının da yönlendirmesiyle Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümüne kayıt olur. Buradan mezun olduktan sonra, Ankara Halkevi’nin dergisi olan Ünlü dergisinde çalışmaya başlar. Şiirde halk kültürünü canlandırma çabasında olan Ahmet Kutsi Tecer, dergiye yön verenlerdendir. Gökçe’nin görevi ise düzeltmenlik ve dergi çıkarma tekniği üzerinedir. Bu arada Ülkü dergisinde ilk şiiri yayımlanır. Nitekim Ahmet Kutsi Tecer, bu şiiri kötü olarak niteler ve Gökçe’ye şiiri bırakarak düz yazıya yönelmesini salık verir. Gökçe de bunun üzerine, “istersem daha kötüsünü de yazabilirim” diyecektir. Bu şiir “Köylülerime” adlı şiiridir.

Alınmıştır,

Ağzım dilim elimden

Konuşamam yanarım.

Unumu elemişim,

Eleğimi asmışım

Ölüm de ne, vızgelir

Ama yanarım.

İnce derde hele bir

Düş de gör

Nicedir

Kardeşim!

Parmaklarım yazı dizer

Yorulur;

Kurşun kasalara dökülür derdim

Bir türkü bilirim

“Var git oğlan var git”

“Mekanın ara”

“Nerede karnın doyarsa”

“Vatanın ora!”

Hey anam hey

Yine de hey hey!

Mürettip Hasan deyip de geçme

Ben adamın anasını bellerim

Punto hesabı

Katrat hesabı.

Daha üniversite yıllarından beri, şiir hep hayatının içinde olur Gökçe’nin. 1945 yılında, okul devam ederken bir ara şiir yazmayı bırakır Gökçe. Nedenini ise sevgili dostu İlhan Başgöz, “Enver Gökçe ile Bir Nice Yıl” adlı eserinde şöyle anlatır:

“Divan şiirinden söz etmez olduk. Zaten o yıllarda Dil Tarih’in koridorlarından başka bir güçlü şiir dalgası esmeye başlamıştı. Bursa Hapishanesi’nden geliyordu. Nazım Hikmet, ilk şiirlerindeki soyut, ideolojik havayı bırakmış, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’na eğilmişti. Her gelen şiirini ezber ediyor, dikkatle kopya ederek saklıyorduk. Divan şiirinin selvi boylu güzelleri, bizim dilimizde de yerini, ‘Arap kısrağının üstünde taze, yeşil selvi gibi duran, ince uzun yiğitlere’ bıraktılar. Nazım’ın şiiri, Enver’i şaşırttı. Yaptığı ise güvenini sarstı. Uzun zaman şiir yazmadı Enver. ‘Usta her şeyin iyisini söylemiş, başka ne yazılır artık?’ diyordu.”

Toplumsal gerçekçi şiirin en iyi örneklerini veren Nazım Usta, bir başka usta Enver Gökçe’nin uzunca bir süre şiir yazamamasına neden olacaktır bu yolla, fakat Gökçe’nin de kendine güveni yeniden gelecektir. Divan şiirine ve Tecer’e olan yakınlığıyla da halk şiirine olan ilgisini, Nazım’ın şiirleriyle de harmanlayarak yepyeni bir bileşim yaratır. Bu bileşim birçok kesim tarafından tutulur, Gökçe henüz 23 yaşındadır.

Yaklaşık yedi yıl boyunca bu yolda önemli eserler verir. En verimli dönemindedir. Garip akımını, “hasta bir sanat anlayışı” olarak görüyordur, halk edebiyatını ise dinamik bir soluk. Bu amaçla toplumsal gerçekçi akımı güçlendirmek niyetiyle Ant dergisini kurarlar. Attila İlhan’ın deyimiyle “40 kuşağının, fedailer mangası”ndandır O da. Mangasının hakkını verecektir ve yükselen faşist düşünceye karşın, devrimci mücadelenin şiirine yönelecektir kendi deyimiyle.

Otobiyografisinde bu yıllar için, “Bu anti-faşist ve devrimci bir gençlik ve onun devrimci sanatı etrafında yeni bir akımın mümessili toplumcu sanatı ortaya çıkarmayı amaçlayan gençlerdik denebilir. Bizim varlığımız aslında önemsizdi, küçüktü ama doğruydu. Biz bu doğrudan dolayı bir aradaydık” diyecektir. En verimli şiirlerini bu dönemde, bu düşüncelerle yazar Gökçe.

1948 yılında ilk kez gözaltına alınır ve üç ay boyunca, suçsuz bulunmasına rağmen Ankara Cezaevi’nde kalır. Hapishanede de şiirlerine devam edecektir. Ve belki de birçoğumuzun Enver Gökçe deyince akla ilk gelen şiiri, “Fakültenin Önü”nü burada yazacaktır.

Ben berceste mısraı buldum

Hey ömrümce söylerim

Gözden, gezden, arpacıktan olsun

Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz’ın çam ormanları güzel değildir.

Hayda günlerim hayda

Sırtını düşmana verdikçe

Murat dağları güzel değildir,

Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,

Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;

Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;

Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,

Ayın onbeşi;

Biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi,

Yani bizsiz

Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi

Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol

Gel Aydınlım İzmirlim,

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan Kemah’tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana’nın pamuğu dokumada;

Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada

Ümit işkencede mahzun

Tenim, ayaklarım uryan

Ekmek işkencede mahzun

Ve Divrik’in demiri arabada

İşçi-köylü ve işçi bir arada

Söyle türküler yadigarı kardeş

Söyle ağrılar yadigarı kardeş

Neden alınterleri

Nimetler, haklar haram oldu sana

Gel günlerim gel de dol

Gel Aydınlım İzmirlim

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan, Kemah’tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan

Sana selam olsun

Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya

Canım Türkiye,

Memleketimiz!

Çalışan halklarıyla ümmi

Çalışan halklarıyla garip,

Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri

Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;

Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,

İşşizleri, realist şairleri, mücahitleri,

Sokak şarkısı, keten helvası,

Akşam haberleri satanlarıyla memleketim

Sana selam olsun

Sürgünler, mahkumlar, hastalar

Alacağın olsun

Seni İstanbul seni

Seni Bursa, Çankırı, Malatya,

Sizlere selam olsun üniversiteler!

Öğretmenleri alınmış kürsüler,

Öğretmenler

Sizlere selam olsun

Hürriyeti yazan eller, dizen eller

Sizlere selam olsun makineler

Entertipler, rotatifler, bobinler

Bu gülünç, aşağılık,

Namussuz şeyler dışında,

Sana selam olsun

Zincirin zulmün kar etmediği,

Kırbacın kar etmediği

Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!

Gel Aydınlım, İzmirlim,

Gel aslanım Mamak’tan

Erzincan’dan, Kemah’tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan.

Enver Gökçe’nin kendi ağzından “Devrimci Sanat Anlayışı”

Bir sanatçının, doğru devrimci bir yönde bir şeyler verebilmesi, yansıtabilmesi için pratik ile teori arasındaki birliği daima gözönünde tutması gerekir. Dünyayı ve olayları ancak diyalektik metodun ışığında kavrayıp yorumlayabilir. Hatta sanatta, bilinç ve duyarlık arasında tam bir uyum olmalıdır. Salt bilinç de salt duyarlık da tek başına yeterli değildir. Bir sanat eserinden, devrimci sanattan söz ettiğimizde, devrimci bir görüş açısından hareket ediyoruz. Yani dünyamızı, insanımıza yaşanılabilecek bir hale getirebilmek için şiiri ve sanatı, sosyo-politik bir mücadelenin tamamlayıcı araçları olarak görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında asıl mesele insanın bir bütün halinde kavranılması ve bütünselliğin dile getirilmesidir. Sadece namuslu olmak da yetmez. Sonuna kadar hem namuslu hem de sapına kadar bilinçli olmak şarttır. Gerçek sanatçı, pazarlıkların, kuşkuların, küçük hesapların insanı değildir ve olamaz da…

(İbram Erdem ve Celil Denktaş’ın şairle, DEVSANDER adına yaptıkları görüşmenin bant kaydından, Ankara / 1977)

Ayrıca Kontrol Et

Ruhi Su: Türkülere Verilmiş Bir Ömür

Ruhi Su, 12 Eylül faşizminin engellemeleri yüzünden yurtdışında tedavi şansı bulamadı ve 20 Eylül 1985’te hayatını kaybetti