Danton: Dinleyin, dış düşmanla savaş hiçbir şey değildir. Ama iç savaş her şeydir. Yabancıyla savaş insanın dirseğindeki bir çizik gibidir; ama iç savaş yüreğinizi kemiren bir yaraya benzer.
En yüksek verim elde edilen fıçılarda bile tortu vardır. Nitekim Yayla’nın yanında bir yer vardı ki, orası da Bataklık’tı. Bencilliği bütün çıplaklığıyla ortaya koyacak kadar saydam bir lağımdı burası. İşleri güçleri titremek olanların sessiz bekleyişi egemendi Bataklık’a. Bundan daha pespaye bir şey düşünülemezdi. Her türlü pislik vardı ama utanmanın zerresi yoktu. Gizli bir öfke; uşaklığın altında isyan hazırlığı. Tiksinti verecek kadar korkaktılar. Alçaklık konusunda her türlü yürekliliği gösterirlerdi; Gironde’u yeğler ama Montagne’ı seçerlerdi. Her şey onlara bağlıydı; kim başarılıysa onun yanında yer alırlardı. XVI. Louis’yi Vergniaud’ya, Vergniaud’yu Danton’a, Danton’u Robespierre’e, Robespierre’i Tallien’e teslim ederlerdi. Marat’yı yaşarken öldürmeye, öldükten sonra da tanrılaştırmaya çalışmak onlardaydı. Önlerine çıkan her şeye destek olurlardı, ta ki onları da devirinceye kadar. Sendeleyen bir şeye son bir darbe indirmek, onlar için içgüdüsel bir dürtüydü. Onların gözünde, bir şeyin desteklenebilir olması için sağlam olması gerekirdi. Sendelemeyi kendilerine ihanet sayarlardı. Sayıyı, gücü ve korkuyu temsil ediyorlardı. Alçaklıklarındaki cüret de buradan geliyordu. 31 Mayıs, 11 Germinal ve 9 Thermidor da buradan doğdu; devlerin attığı trajedi düğümlerini cüceler çözdü.
Concordet bir düş ve ışık adamıydı. Robespierre ise bir uygulayıcı. Ve bazen, artık yaşlanmış toplumların son bunalımlarında uygulama ile ortadan kaldırma eşanlamlıdır. İhtilaller iki noktaya akarlar; çıkışa ve inişe. Ve bu kaygan yüzeylerde buzdan çiçeğe kadar, bütün mevsimler vardır. Bu yüzeylerin her bölgesi kendi iklimine uygun insanlar yaratır. Güneşte yaşayanlardan yıldırım ve şimşeğin altında yaşayanlara kadar.
Millaud: Bugün ölüm diye bir şey olmasaydı onu yaratmak gerekirdi. Bu davanın sonu gelmez. XVI. Louis’in başı düşmeden önce saçları ağarır.
Fousedoire: Ben insan kanı dökmekten nefret ederim. Ama kral kanı dökmek insan kanı dökmek değildir. Bu da Lovicomtrie’nin formülü: Zorba soluk aldıkça özgürlük boğulur.
Lantenac da bir savaş adamıydı, hem de daha gözükara bir savaş adamı: Ötekinden daha ihtiyatlı ama aynı zamanda daha cüretkârdı. Gerçek yaşlı kahramanlar gençlerden çok daha soğukkanlı olurlar. Çünkü şafaktan artık iyice uzaklaşmışlardır. Ayrıca daha da yüreklidirler çünkü ölüme iyice yaklaşmışlardır. Ne kaybedeceklerdir ki? Hemen hemen hiçbir şey.
…Koşar adım barikata doğru atıldılar. Köylüler kendilerini iki ateş arasında buldular. Panik her şeyi büyütür. İnsan paniğe kapıldığında tabanca sesini top sesi, köpek havlamasını aslan kükremesi, her uğultuyu hayalet sanır. Şunu da eklemek gerekir ki, köylünün korkusu bir sazlığın ateş almasına benzer. Sazlıktaki ateş nasıl kolayca yangına dönüşürse, köylünün korkusu da hemen bozguna dönüşür. Bu yüzden anlatılması mümkün olmayan bir kaçışma oldu.
Ortaçağda bir kenti sokak sokak, bir sokağı ev ev, bir evi oda oda zaptederlerdi. Kaleler ise kat kat kuşatılırdı. Bu bakımda Tourgue ustaca düzenlenmişti. Bir kattan ötesine duvarın içinden, dönen merdivenlerle çıkılıyordu. Kapılar bir adam boyundan daha alçak olduğu için içeri ancak eğilerek girilebiliyordu. Oysa başın eğilmesi, kopması demekti. Ve her kapıda, kuşatılan kuşatanı beklerdi.
[1793 Devrimi, Victor Hugo, Çevirmen: Alev Er, Pencere Yayınları]