Sennur Sezer
John Steinbeck (1902-1968), 1938 yılı Şubat’ında arkadaşı Elizabeth Otis’e göçmen tarım işçilerinin durumuyla ilgili olarak, şöyle yazmıştı:
“İçerlerdeki koyaklara doğru gitmek istiyorum. Oralarda beş bin aile açlıktan ölmek üzere. Hükümet bu insanlara yiyecek ve ilaç yardımı yapmaya çalışıyor. Ama bu yardımları, çıkarcı faşist gruplarla çıkarcı bankalar ve yardımı sabote etmeye çalışan, dengeli bir bütçe için kıyamet koparan büyük üreticiler aracılığıyla yapıyor. Bir çadırda yirmi kişi, çiçek nedeniyle karantinaya alınmış. Bu çadırda iki kadının önümüzdeki hafta bebek dünyaya getirmesi bekleniyor. Bu olayla, en baştan beri ilgiliyim. O nedenle gidip olup bitenleri yakından görmek istiyorum. Elimden başka bir şey gelmese bile bu katillerin tepelenmesine yardımcı olurum. Bunların nelerden korktuğunu biliyor musun? Bu insanların sağlık koşullarına uygun kamplarda yaşaması sağlanırsa örgütleneceklerini sanıyorlar. Büyük toprak sahipleriyle göbekli çiftçilerin en korktukları şey işte bu.” (Mektuplarda Bir Yaşam, J. Steinbeck, Çeviren: Sevim Raşa, Cem Yayınları)
Steinbeck gezici tarım işçilerinin yaşamıyla 1935 yılında yazdığı, 1936 yılında yayımlanan Bitmeyen Kavga adlı romanından sonra daha çok ilgilenmeye başladı. 1936 yazı boyunca sık sık Sacremento’nun kuzeyindeki Gridley Göçmen Kampı’na gittiği, onlarla birlikte olmaktan hoşlandığı, pamuk toplamak için onlarla birlikte güneye gitmeyi düşündüğü kütüphaneci arkadaşı Lawrence C. Powell’e yazdıklarından biliniyor. Gezici tarım işçilerinin düşlerini ve dramlarını yansıttığı Fareler ve İnsanlar’ı da bu yıl içinde bitirdi. Romanı bitirir bitirmez San Francisco News için bu işçilerle ilgili bir yazı dizisi hazırladı. Ancak bu dizi yayımlanmadı.
Steinbeck yazdıklarının yayımlanmayış nedenini aynı yıl yazdığı bir başka mektubunda basının işçiye karşı tavrına bağlar: “Ancak bu sıralar işçi sorunları öyle yoğun ki News bu diziyi yayımlamaya korktu. Burada işçilerle ilgili olup da onları pis köpekler olarak nitelendirmeyen hiçbir yazıyı büyük yayın organları kesinlikle yayımlamıyor.”
Yazının geliri işçilere
Steinbeck göçlere açık bir tarım bölgesi olan Kaliforniya’ya bağlı bir kasabada doğmuştu, Kaliforniya’da da, kasabasında da işler iyiye gitmemekteydi: “Şu sıralar Kaliforniya tıpkı bir bomba gibi. (…) O çok sevdiğim, büyüdüğüm kentin sokaklarında insanlar öldürülüyor.” Yaşananların bir başkaldırıyla sonuçlanmasından endişe etmekteydi: “Patlama olgusu başladı mı diye merak ediyorum. Genel bir ayaklanma değil şimdilik ama o doğrultuda bir hareket, bir için için kaynama var”.
Bu kaynama olgusu sürecek, 1938′de işçiler için kıyım denilecek koşulları getirecektir. Steinbeck, Life dergisi için 1938 yılında bu işçilerle ilgili yazılar yazacak, yalnızca masraflarını alacaktır. Dergiyle, yazıdan gelecek kazancın işçiler için kurulmuş yardım sandığına verilmesi için anlaşır. “Bu insanların sırtından para kazanmamak için” başka dergilerin yazı önerilerini geri çevirir.
1938 yılının Haziran ayında iki yıldır adım adım izlediği gezici tarım işçileriyle ilgili bir romana başladı. Roman, ‘ortakçı’ olarak çalışıp yaşarken banka ipoteğiyle topraksız kalıp gezici tarım işçileri olarak yollara düşen bir ailenin, Joad’ların odağından anlatılıyordu. Ama romanın bölümlerinde toprağın nasıl bir-iki kişinin eline geçtiğinin öyküsü de, başka emekçilerin öykücükleri ve düşleri de vardı: Uzun yol şoförleri, mola yerlerindeki büfelerin çalışanları.
Romana İsim Bulmak
Steinbeck, romanı çok hızlı yazmaktan yakınıyordu. Romana ad olarak bir Amerikan marşının adını düşünmüştü: Battle Hym (Savaş Şarkısı). Bu marşın notasını da romanın başına koymayı planlıyordu. Romanının, Amerikan yaşamının romanı olduğunun bir kanıtı olacaktı bu. Anlatısının komünist özellikler taşıdığının sanılmasından korktuğu da söylenebilir. Bir komünistin özyaşam öyküsü olarak tasarladığı ve adını ‘Yitik Cennet’ten aldığı Bitmeyen Kavga’dan sonra da komünizme yakınlık duymadığını belirtmek zorunda kalmıştı. Sonunda romanın adı Kutsal Kitap’taki bir deyimle (Gazap Üzümleri) değişti. Yazar uzun süre marşın romanın başına konulmasında diretti. Marşın adının (tam olarak Cumhuriyetin Savaş Şarkısı) ve sözlerinin romanın ışığında özel bir durum kazanacağını savunuyordu. Ayrıca romanın da ‘bir tür marş’ olduğuna inanıyordu.
Türkçeye değişik çevirmenlerce ve çok uzun yıllar önce çevrilmiş olan Gazap Üzümleri, Steinbeck’in başyapıtı sayılır. 1962′de Nobel töreninde Steinbeck için yapılan tanıtım biraz da bu romanı özetlemektedir: “Onun amacı suçlamalardan kaçınarak eğlendirici ve rahatlatıcı yapıtlar vermek değildi. Tam tersine seçtiği konular ciddi ve gerçekleri ortaya çıkaracak konulardı. Kaliforniya’daki meyve bahçelerinin ve pamuk tarlalarının gerçekleri gibi.”
Gazap Üzümleri, bir dayanışma destanıdır. Yoksulların dayanışması ve örgütlenmesinin destanı. Olaylar, dinsel dersler veren ‘kıssalar’ gibidir: Ekmek ya da şeker almaya yevmiyesi yetmeyen işçinin yerine ödemeyi yapan çiftlik kasiyeri, gezici işçilerin alışverişinden artan azıcık paraya çocuk sayısınca pahalı şekerleme vermeyi (cebinden ödemeyi) göze alan satıcı kadın, bu dayanışmaya katılan, duygulandığını göstermemek için kaba davranan kamyon şoförü, on gündür çalıştıklarını söyleyerek kahvaltılarını bir işsizle paylaşan, ona da iş bulmayı öneren aile.
“Ben hanımefendiler için yazmıyorum”
Kuşkusuz en önemli kıssa romanın sonunda yer alır. Üyelerinden bazılarını yollarda bırakmış ve elinde avucunda ne varsa yitirmiş Joad’lardan kalanlar bir ahıra sığınır. Ahırda bir çocuk ve onun açlıktan ölmekte olan babası yatmaktadır. Çocuk, babası için süt almak istemektedir ama ne çocukta ne de ailede para vardır. Ailenin kocası kaçmış, çocuğu ölmüş ruhsal sarsıntı geçirmekte olan kızı Rose’un göğüsleri sütten sızlamaktadır. Annesinin önerisini kabul edip adamı emzirir: “Elindeki son olanağı, başkasını yaşatmak adına, gelenek ve görenekleri çiğneyerek, paylaşmak.” Steinbeck, bu paylaşımı anlatmak için tutucu Amerikan kamuoyunun tepkisini göze almıştır. Daha önce romanın dili için yapılan uyarıya verdiği yanıtı yineler gibidir: Ben hanımefendiler için yazmıyorum!
Okura ve çevirmene bir not, romanın son cümlesinin ‘dudakları birleşti’ bölümünü ‘dudakları bitişti’ vb biçiminde okuyun/düzeltin. Çünkü bu biçimiyle yazarın maksadını aşan biçimde bir erotizm kazanıyor cümle. Üstelik cümlenin bir sonraki bölümü olan ‘esrarlı bir biçimde gülümsedi’ de anlamını yitiriyor.