Poyraz Soysal
1.
Ve insan insan olduğu için
yemek isteyecektir, buyrun hadi.
Oysa sözcükler ne etin yerini tutar,
ne de doldurur boş mideyi.
Haydi sola, bir kii!
Haydi sola, bir kii!
Yer var, yoldaş, sana da,
al Birleşik Cephe’de yerini,
çünkü bir işçisin sen de. [Bertolt BRECHT]
Sınıf mücadeleleri tarihi olan insanlık tarihi her sınıfın kendi üreticilerini yaratmıştır. İşin doğası gereği bu üretimler ilgili sınıfın karakteriyle şekillenir. Sınıflar mücadelesindeki güç dengeleri, bu üretimleri de etkiler. Marx, “Burjuvazi doğası gereği belli üretimlere karşıdır. Sanat ve edebiyat bu üretimlerin başında gelir” der. Burada çok açıkça burjuvazinin sanatı kendi sınıf çıkarlarına göre şekillendirdiğini belirtir. Mücadelenin dengeleri bu durumu her zaman etkiler. Bugün hâlâ yitirmeyi başaramadığımız şaşırma duygularımızla, yıllarca sosyalist ya da en basitinden demokrat bilinen bazı sanatçıların faşizmin ucuz sözcüleri haline geldiğini görüyoruz. Çünkü bizim sularımız şimdilik durgun akıyor. Kendi tazyikini yeniden yakaladığı gün burjuvazinin kendi saflarından bile proletaryanın dev korosuna insanlar kazanacağız.
’70’lerin gelişen mücadelesiyle kendisini sosyalist olarak nitelemeyen sanatçıların sayısı oldukça azdı. Çünkü yükselen bir sınıf mücadelesi vardı ve gerçek sanatsal üretimin kaynağı orasıydı. Tarih boyunca böyle oldu ve olacak. Brecht de bizim selimizin dünyayı dalga dalga şekillendirdiği bir zamanın içerisine doğdu ve safını seçti. İçine doğduğu burjuva yaşamı kabul etmedi. Bu durumu kendi estetiğiyle, oldukça yalın ve net şöyle dile getiriyordu: “Ben oğlu olarak yetiştim hali vakti yerinde insanların. Ailem boynuma bir yaka taktı ve yetiştirdi beni. Hizmet edilme alışkanlığıyla ve öğretti bana hizmet edilme alışkanlığını ama büyüyüp de çevreme baktığım zaman hoşlanmadım sınıfımın insanlarından. Bana hizmet edilmesinden ve buyurmaktan. Ben de sınıfımı terk edip katıldım aşağı tabakadan insanlara.” Kuşkusuz onu bu gerçekliğe iten sınıf mücadelesinin gelişkinliğiydi. Paris komünü sonrası ilk işçi iktidarına tanık olması, işçi sınıfı sanatının daha sistemli bir şekilde yaşadığı çağa damgasını vurmasının da etkisi vardır.
Brecht, “Komün Günleri” oyununda Paris Komünü’nü Marksist Leninist bakış açısıyla ele alıp işlemiştir. Brecht’in sanatında diyalektiğin incelikle kullanımı, çelişkiyi ele alış yöntemi, yeniyi arama çabaları belirleyici olmuştur. Henüz 1920’li yıllarda ressamlara yönelik eleştirisinde şöyle diyor: “Eski ustalarınızın kötü çalıştıklarını ya da görevlerini yapmadıklarını söylemiyorum. Bence onlar görevlerini tam yaptılar. Bundan utanmalısınız. Utanmalısınız çünkü yeni sorular sormak yerine sürekli eski sorulara yanıtlar bulma çabasındasınız.”
Seyirciyle kurduğu ilişki de bu şekildedir. Oyunun heyecan yaratmasından çok seyirciyi içine çekmesini önemser. Bir şeyler anlatmak yerine sorgulatmayı, sorularla düşündürmeyi tercih eder. “Lukullus’un Sorgusu” bu anlamda bir başyapıttır.
Kim inşa etti yedi kapılı Thebeni?
Kitaplarda kralların adları yazılı
Koca koca kayaları krallar mıydı getirenler?
Ve yıkılan Babil’i
Kim kurdu her seferinde yeniden?
Altın yaldızlı Lima’nın
Hangi evlerinde oturuyorlardı inşaat işçileri?
Nereye gitti duvarcılar, Çin setti bittiği gece?
Büyük Roma’nın her yanı
Zafer taklarıyla dolu. Kimdi bunları kuran?
Kime karşı kutluyorlardı Sezarlar zaferlerini?
Dillere destan Bizans’ta, saraylarda mı oturuyordu
herkes?
Efsanevi Atlantis’te, denizin dalgaları arasından bile
Kölelerine sesleniyorlardı sularda boğulanlar.
Genç İskender fethetti Hindistan’ı.
Tek başına mıydı acaba?
Sezar yendi Galyalılar’ı.
Bir aşçısı da mı yoktu yanında?
Ağlamıştı İspanyalı Filip.
Filosu battığında.
Yok muydu başka ağlayan?
II. Frederik kazandı 7 Yıl Savaşlarını.
Kim vardı başka kazanan?
Nereye baksan orda bir zafer.
kim ortaya getirdi zafer ziyafetini?
Her on yılda çıkmıştı bir büyük adam.
Kim den çıkıyordu giderleri?
Yazılan şey kadar
Sorulacak soru var.
Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunun altını özenle çizer ve burjuvazinin tarih yazımını eleştirir:
“Boyuna yenenler yazar yenilenlerin tarihini
Yenilenlerin çarpıtır yenen niteliklerini
Dünyadan gider güçsüz olan
Ve kalır yalan tarihi”
Mücadelenin dengelerinin değişmesi Brecht’te de çeşitli savrulmalara neden oldu. Olsun. Estetiğiyle, bize kattıklarıyla o bizim yine de. Tarihin tekerleği ileri dönüyor ve nice Brechtler çıkacaktır. Faşizmin karanlığının gölgesinin dünyaya düştüğü zaman birçok aydın karamsarlığa kapıldı hatta intihar etti. Yeni bir paylaşım savaşının kapımızda homurdandığı şu karanlık günlerde, inadına Brecht’çe şarkılar söyleyeceğiz. İyilik kötülük gibi idealist anlayışlara güzel bir yanıt olan şiiriyle bitirelim:
Anladık iyisin,
Ama neye yarıyor iyiliğin.
Seni kimse satın alamaz,
Eve düşen yıldırım da
Satın alınmaz
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin,
Kime karşı?
Akıllısın,
Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki gözettiğin kiminki?
Dostluğuna diyecek yok ya,
Dostların kimler?
Şimdi bizi iyi dinle:
Düşmanımızsın sen bizim
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine
Ama madem bir sürü iyi yönün var
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
İyi tüfeklerden çıkan İyi kurşunlarla vuracağız seni
Sonra da gömeceğiz
İyi bir kürekle