Pınar Öğünç
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden bir hapishane tanıklığı bulmak zor, bunun bir kadın tarafından yazılmış olması zaten düşük bir ihtimal. Bir de bu kadının Ermeni olması, Vartuhi Kalantar’ın imparatorluğun ilk modern hapishanesi olarak kayıtlara geçen Hapishane-i Umumi anılarını çok kıymetli kılıyor. Kalantar’ın bu hatıratı “Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu, 1920-1921” adıyla Aras Yayıncılık tarafından 2022’de Ermenice olarak basılmıştı, kısa bir süre önce de Artun Gebenlioğlu’nun çevirisiyle Türkçe olarak yayınlandı.
Hapishane-i Umumi’de 1915 yılının Haziran ayından 1918’e kadar kalan Vartuhi Kalantar bir siyasi mahkûmdu. Hatırattaki 1920 ve 1921 tarihleri “Getronagan pandin gineru pajinı” (Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu) adıyla ilk kez yayınlandığı Hay gin dergisine götürüyor bizi. Arşivdeki bekleyişinden kurtulup bugünün okurlarına ulaşması ise Lerna Ekmekçioğlu sayesinde olmuş. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde McMillan-Stewart Tarih doçenti ve Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Bölüm Başkanı olan Ekmekçioğlu, ilk kez 2005’te kendi tez çalışması sırasında Hay gin dergisinde bir duyuruya rast geliyor. Vartuhi Kalantar’ın hapishane anılarının pek yakında tefrika halinde yayınlanacağına dair 1920 yılından bir duyuru bu. Ermeni bir kadının iki buçuk yıllık mahkûmiyetini böyle kayda geçirmiş olması elbette çok şaşırtıyor, heyecanlandırıyor Ekmekçioğlu’nu.
Elimizdeki, şimdiye dek bildiklerimiz ışığında “Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bir kadın tarafından yazılmış ilk hapishane tanıklığı” olarak nitelenebilir, kaleme aldığı önsözde Lerna Ekmekçioğlu genel olarak Ortadoğu’da bir kadının yazdığı ilk hapishane hatıratı olduğunu da dile getiriyor. Peki kimdi Vartuhi Kalantar? Divan-ı Harp’te yargılanmasına, Hapishane-i Umumi’ye kapatılmasına neden olan neydi?
20 yaşında idamı istenen bir kadın
Vartuhi Kalantar 1895 Bursa doğumlu. Ailesi 1908’de İstanbul’a taşınmış. Felsefe ve pedagoji eğitiminin ardından Ermeni okullarında ders veren babası Tavit Kalantaryan Osmanlı Ermenilerinin ilk karma okulu olan Kalantaryan Okulu’nu açmıştı. Çağdaşları tarafından “feminist” bulunan bir okuldu bu. Keza Vartuhi’nin annesi Takuhi Kalantaryan da eğitimciydi.
Vartuhi, 16 yaşındayken edebiyat ve tarih okumak üzere Lozan’a gitti. Burada tanıştığı Ermeni öğrenciler ve bazı siyasi figürler politik düşüncesini biçimlendirmesine, bağımsızlığa uzanan devrimci fikirlerini keskinleştirmesine yol açtı. Lozan’da geçirdiği bir sürenin ardından antik çağ tarihi ve pedagoji eğitimi için Leipzig Üniversitesi’ne geçti. Birinci Dünya Savaşı başladığında yaz tatili için geldiği İstanbul’da ziyaretini uzatmış, ailesini yalnız bırakmak istememişti. Mayıs 1915’te aslen Vartuhi’nin bazı mektuplarını ve siyasi çalışmalarını gerekçe eden bir ihbar üzerine evleri basıldı, yetmişli yaşlarındaki babasıyla birlikte “bölücülükten” tutuklandı. Getirildikleri yer 24 Nisan 1915’te evlerinden toplanan Ermeni aydınlarının da tutulduğu Hapishane-i Umumi’ydi. 1871’de Sultanahmet’te açılan bu ilk “modern” cezaevi, Mehterhane ismiyle de biliniyor. (Kitapta Hapishane-i Umumi üzerine, özellikle hapishaneler tarihi alanında çalışan İzzet Umut Çelik tarafından yazılmış bir yazı da mevcut.)
Henüz 20 yaşındaki kızına bu süreçte eşlik edebilmek için annesi de kendisini tutuklattırmanın yolunu bulmuştu. On altı sayılık bir tefrika olarak yayınlanan anılarından başta annesinin de yanında olduğunu okuyoruz. Aylar sonra ailece yargılandıklarında, kimi diplomatik müdahaleler ve araya giren Zabel Yesayan gibi isimlerin de çabasıyla, karar savcının talep ettiği idam cezası yönünde olmadı, Vartuhi ve babası beş yıl cezaya mahkûm edildi. Anne Takuhi ise beraat etti. Ailenin aslen Rusya Ermenilerinden olması, Brest Litovsk Antlaşması’ndaki savaş esirlerine yönelik madde sayesinde beş yılın tamamını yatmadan, iki buçuk yıl kadar sonra çıkmalarını sağladı.
Bitliler arasında bir matmazel
Kalantar, cezaevindeyken tuttuğu notları çıktıktan sonra kaleme almış. Belli ki ilk yıllara dair kaydı daha fazla. Sonradan yazmasının bir faydası da hayata politik bakan bir kadın olarak içerdeki güç ilişkilerini, kimi figürlerin uzun zamana yayılan seyri üzerinden anlatmasına olanak tanıması. İyi bir gözlemci ve dili ustalıklı kullanan bir kadın kendisi; ince gözlemleri ve bunları aktarırken çok etkileyici ifadeleri var. Kimi zaman neredeyse şiirsel, bazen yaşananların duygu yoğunluğundan dolayı güçlü. Hacmen çok uzun olmasa da hakikaten özel, az bulunur, hatta benzeri olmayan bir hatırat elimizdeki.
Özellikle babasına ve tabii annesine yaşatılanlar çok öfkelendiriyor onu ve bu bazen fazla katı, hatta üsten bir bakışa meyledebiliyor. Birinci Dünya Savaşı ve soykırım sürerken kadınlar koğuşunda birkaç Ermeni’den biri olmak ve idamla yargılanmak kolay bir şey değil, bu gözle de okumak gerekli. Cüzamlılar Odası, Kibarlar Odası, akşam eğlenceleri; Kürt Sinem, Acem Atiye, Arap Fatma, Hademe Mustafa, gardiyanlar, kolcular… Bitliler koğuşunda bir “matmazel”. İyi andığı tek figür olan hapishane hekimi akıl sağlığını koruyabilmesini sağlamış belki de. Onun için Almanca’dan yaptığı bir çeviri sayesinde hem ara ara koğuştan uzaklaşabilme şansı bulmuş, hem de bir tür mükâfat olarak arada babasıyla görüşebilmiş.
Vartuhi Kalantar özgürlüğe kavuşmasının ardından, 1921’de annesini kaybetmesinden bir yıl sonra Amerika’ya yerleşti ve 1978’de ölene dek ağırlıklı olarak siyaset ve tarih üzerine Ermenice ve İngilizce birçok yazı yazdı. 1923’te aslen Antakyalı olan Zaven Nalbantyan’la evlendikten sonra “Zarevant” imzasıyla eşiyle birlikte kaleme aldıkları yazılar da var. Zarevant mahlası bugün Nalbantyan’la özdeşleşmiş olsa da ardında Vartuhi Kalantar da var.