ABD Seçimleri: Geldi Gelmekte Olan



Trump gibi dengesiz bir narsistin ABD gibi elinde olağanüstü askeri, teknolojik, ekonomik ve siyasi güç bulunduran bir emperyalist gücün dümenine oturması dediğimiz gibi ürkütücü bir gelişme. Ama evimizden cenaze çıkmış gibi karalar bağlayıp yas tutmayı da gerektirmiyor


ABD başkanlık seçimlerinde ‘sürpriz’ gerçekleşmedi: Biden gibi bunamış bir sahte demokratı aday göstererek yarışı baştan kaybeden Demokrat Parti zorunlu at değişikliği ardından Harris’le biraz toparlanır gibi olduysa da demagoji ve ilkesizlik yarışında Trump’la baş edemedi. 

Şimdi sadece ABD’de de değil Türkiye dahil dünyanın dört bir yanında bütün liberaller yasta. Trump’ın zaferini “faşizmin kazanması” olarak görüyorlar. Bu sonucun, Elon Musk gibi hayasız bütün tekelci vampirler yanında dünyadaki bütün ırkçı faşist hareket ve çevreler tarafından sevinçle karşılanacağı açık. Onlar için bu yeni bir moral motivasyon olacak. ABD gibi emperyalist bir gücün başına Trump gibi nerede ne zaman ne yapacağı belirsiz bir zorbanın geçmesi insanlık adına da kaygı verici bir gelişme. Bu anlamda, duyulan kaygılar tümüyle yersiz değil. 

Fakat seçimi Trump değil de Harris kazansaydı tablo çok mu farklı olacaktı? Kürtaj ve orta sınıfın desteklenmesi gibi konularda -o da kısmi- bazı farklılıklar hariç sadece ABD’de yaşayan işçiler, emekçiler, kadınlar, siyahlar, göçmenler için değil dünyadaki gidiş ve halklar açısından da ne, ne kadar değişecekti? Siyonist saldırganlığın Filistin ve Lübnan’da yürüttüğü soykırım ve pervasız saldırganlık hız mı kesecekti? Ukrayna’nın mayın katırı olarak kullanıldığı NATO’nun Rusya’yla savaşında barış umudu mu doğacaktı?…

Faşizan eğilimlerini saklamayan Trump karşısında Harris’e “babamızın kızı” gözüyle bakan liberal ahmaklık hem ‘zamanın ruhu’nun hâlâ farkında değil hem de öz yerine biçime bakmakla yetinen düşünme tembeli konformizminden kurtulmuş değil. O hâlâ yıllar öncesinin ezberleriyle yaklaşıyor olup bitenlere. Halbuki devir artık çok farklı. 

Bugün tarihin öyle bir aşamasındayız ki, sistem olarak tükenişi yaşayan tekelci kapitalizm kendisiyle birlikte insanlığı da çürütüyor, doğayı ve ekosistemi mahvediyor ve hepsinden önemlisi kelimenin sözlük anlamıyla da parmakla sayılabilecek kadar azalmış bir avuç azgın kan emicinin doymak bilmez kâr ve egemenlik hırsı uğruna insanlığa çok daha büyük acılar yaşatıp yeryüzünü yerle yeksan etmeyi umursamıyor. Bu son seçimde militan bir tutumla Trump’ın yanında saf tutan Elon Musk, insanlık düşmanı bu hayasız (ve korkutucu) gidişin cisimleşmiş ifadelerinden biri. 

Yalnız unutmayalım ki Trump bir ‘başlangıç’ değil bir ‘sonuç’.  Reagan ve Thatcher’larla başlayan bir sürecin ürünü. Emperyalist burjuvazi, liberal demokrasiyi Trump işbaşına gelmeden çok önce bordadan attı. Liberal ahmaklık bu gerçeği hâlâ göremiyor. Öte yandan 1980’ler sonrasını şöyle bir gözünüzün önüne getirin: ABD emperyalizminin bu kesitte işlediği en ağır insanlık suçlarının neredeyse hepsi güya Demokrat Parti’nin hepsi de farklı yön ve özellikleri nedeniyle “umut” olarak pazarlanan başkanları Clinton, Obama ve Biden dönemlerinde işlendi. 

Üstelik Harris Biden moronunun Başkan Yardımcısı olarak Ukrayna savaşının tezgahlanması ve Filistin soykırımı başta olmak üzere onun döneminde yenilen bütün haltların suç ortağıydı. ABD üniversitelerinde patlayan Siyonizm aleyhtarı gösterilerin vahşi bir devlet terörüyle bastırılmasından siyahlara karşı polis terörünün hız kesmeden sürmesine, yoksulluk ve işsizlik sistematik olarak derinleşip büyürken tekellere ve bankalara oluk oluk kaynak akıtılmasına, uluslararası ilişkilerde hukuk ve kural tanımayan pervasızlıklardan en başta Çin’i hedef alan savaş hazırlıklarına hız verilmesine kadar hangi konuda ‘muhalif’ bir tutum sergiledi ki şimdi “demokrasinin umudu” gözüyle görülür oldu?.. 

Liberal ahmaklığın herkese bulaştırmaya çalıştığı bir başka hastalık da “kötünün iyisini seçme” alışkanlığı. Bunu bir ‘yüksek politika’ anlayışı olarak pazarlamaya çalışması. ABD özelinde bu kafayla yere göğe sığdıramadığı Clinton ve Obama dönemlerinde yaşadıkları hayal kırıklıkları da uyandıramadı onları bu gaflet uykularından. 

Trump gibi dengesiz bir narsistin ABD gibi elinde olağanüstü askeri, teknolojik, ekonomik ve siyasi güç bulunduran bir emperyalist gücün dümenine oturması dediğimiz gibi ürkütücü bir gelişme. Ama evimizden cenaze çıkmış gibi karalar bağlayıp yas tutmayı da gerektirmiyor. Bunun demokratlıkla falan ilgisi yok. Bu sadece dünyanın gidişine hâlâ eski ezberler ve gözlüklerle bakmakta ısrarlı olmakla kalmayıp elini taşın altına sokmaktan kaçınmakta da ısrarlı tatlı su demokratlarına yakışır. 

Bugün sadece oturduğu yerde huzursuz olup sosyal medyada öfke nöbetleri geçirmekle demokrat dahi olunamayacağı görülmek zorundadır. Dünyanın gidişinden samimi olarak kaygı duyuluyor ve bunun önüne geçilmek isteniyorsa şayet her şeyden önce belli bedeller ödemeyi göze alan bir kararlılıkla harekete geçilip bu çürümüş sistemi tarihin çöplüğüne gönderme kavgasına omuz verilmelidir.

Ayrıca Kontrol Et

Özgür Ülke’yi de Susturamadılar Özgür Basını da!

Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanmasının 30. yılında İstanbul Kadırga’da bir basın açıklaması yapıldı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller’in “bertaraf edin” direktifiyle TNT kalıpları kullanılarak bombalanan Özgür Gündem saldırısı sırasında dağıtımcı Ersin Yıldız hayatını kaybetmiş, yirmi bir çalışan da yaralanmıştı.