Almanya’da Tekelci Burjuvazisinin İstemleri ve Koalisyon Çatlağı



Alman tekelci burjuvazisi hem içte hem de dış politikada hız yapan bir savaş hükümeti istiyor


Çiğdem Devran

Alman tekelci burjuvazisinin istemlerini, dünyanın herhangi bir emperyalist, kapitalist ülke burjuvazisinin istemleri ile karşılaştırırsak birbirinin kopyası olduğunu, tek farkın ülkenin koşullarıyla formatlanmış halini görürüz.

Almanya’da Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Olaf Scholz’un, koalisyon ortağı Hür Demokrat Partili (FDP) Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden almasıyla tırmanan kriz, tekelci sermayenin sınıf ve emekçilere saldırıda ve emperyalistler arası rekabette son sürat yapabilecek çift yönlü bir savaş hükümeti istemiyle bağıra bağıra geldi.

Koalisyon hükümetine karşı güven oylamasının önce Ocak ayı, sonrasında ise 24 Aralık (Noel) öncesine alınması ve erken seçimin öne çekilmesi, sermayenin yasa, tartışma, parlamento gibi göstermelik araçlarla oyalanmadan tekelci burjuvazinin istemlerinin jet hızıyla hayata geçirilmesinin önündeki bütün engelleri temizlemek istemesinden kaynaklanmaktadır.

Yeni seçim ihtimaline karşı en fazla ellerini ovuşturan partinin faşist AfD olduğu düşünüldüğünde, seçimin aynı zamanda faşist partiye yol verme anlamına geldiği kimse için sır değil. AfD şu anda ülke genelinde yüzde 18 civarında bir oy oranına sahip ve yüzde 16’lık SPD’nin önünde duruyor.

Başbakan Scholz ise hala, “Güven oylamasının Noel öncesinde yapılması benim için asla sorun değil” derken erken seçimden korkmadığı mesajını, yani sermayeye istikrar sözü veriyor.

Sadece faşist dalganın yükselişi ile değil ekonomideki daralma ve durgunluğun sertleşmesi ile derinleşen krizi, buna paralel sınıfa, emekçilere ve göçmenlere dönük pervasız saldırganlık yönüyle de 1930’ların dünyasını ve Almanyası’nı daha fazla çağrıştıran gelişmeler sermayenin hem dış hem de içte daha sert bir savaş hükümeti istemini depreştiriyor.

Birçok büyük tekel yüksek enerji fiyatları, yüksek ücretleri ve rekabet şartlarını gerekçe göstererek fabrikaları kapatmayı, işten atmaları, yatırımları yurt dışına kaydırmayı, var olan hakları budamayı gündemine almış durumda. Hükümet partileri bu gelişmeler karşısında, 2025’in seçim yılı olmasının da etkisiyle koalisyon ortağı partiler, temsil ettikleri sermaye kesimlerinin istemlerini farklı tutumlar olarak yansıtıyorlar.

Tekelci sermaye örgütleri sözcülerinin sık sık yaptıkları ültimatom denilecek açıklamalarla, 2025 bütçesinden sermayeye daha fazla para aktarılması, vergi muafiyetlerinin getirilmesi başta olmak üzere zaten var olan bir dizi uygulamanın daha derinleştirilmesi isteniyordu. İşçi sınıfı ve emekçi sınıflara ise sıfır zam sözleşmeleri, metal, otomotiv sektörü başta olmak üzere birçok fabrikanın kapatılması kitlesel işsizlik yetmezmiş gibi daha büyük büyük bir saldırı planlanıyor.

Alman tekelci burjuvazisinin bunlarda hız istemi Başbakan Olaf Scholz’un diğer iki koalisyon ortağını bir yana bırakarak sermaye ve sendika temsilcilerinin katılımıyla bir “Sanayi Zirvesi” düzenlemesi, sermaye yanlısı pervasız politikalarıyla tanınan Hür Demokrat Parti’ye (FDP) yeni bir alan açtı. FDP Başkanı ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in buna yanıt olarak orta ölçekli işletmelerin temsilcileriyle ayrı bir alternatif zirve düzenlemesi, sermayenin genel çıkarlarının yanı sıra temsil ettikleri tekeller adına farklı tellerden çalmalarının yansıması oldu.

FDP bununla da kalmayarak zirveden sonra hazırladığı ve basına sızdırdığı 18 sayfalık “Almanya ekonomisinde milat: Büyüme ve nesiller arası adalet konsepti” başlıklı talepler listesiyle, diğer koalisyon ortaklarına “krizden çıkmanın yol haritası”nı sundu.

Tekelci sermaye sözcüleri neler istiyordu

Büyük tekellerin sözcüleri hükümetten ne istediklerini ardarda açık açık söylediler aslında. Deutsche Bank’ın CEO’su Christian Sewing Ocak ayı gibi erken bir seçime gidilmesini talep etmişti. Dİğer tekellerin sözcüleri de bu koroya katıldı. Sewing’in “Eylemsizlikle geçen her ayın bir yıllık büyüme kaybına yol açma riski“ dediğine, Gesamtmetall Başkanı Stefan Wolf’da azami kâr istemini ekonomiyi dramatize ederek katıldı.

Stefan Wolf, “Alman ekonomisinin içinde bulunduğu dramatik durum gözönüne alındığında, büyük ve iddialı tedbirlere ihtiyacımız var. FDP bunun farkına vardı ve çok iyi önerilerde bulundu. SPD ve Yeşiller’in bu konuyu ciddi bir şekilde tartışmaya hazır olmadıkları açık. Almanya’nın ekonomik bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunun için yön konusunda bir karara ve harekete geçebilecek bir çoğunluğa ihtiyaç var. Bu nedenle erken seçimler mümkün olan en kısa sürede yapılmalıdır.”

Bir süre önce Scholz’u, “gerçekleri görmekten kaçmakla” eleştiren Alman Otomobil Üreticileri Birliği (VDA) Başkanı Hildegard Müller, emperyalist tekeller arası rekabette öne geçme telaşını, “Kısa süre içinde erken seçim kararı almasını ve süreci uzatmamasını beklediklerini“ söylerken “Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın üretim merkezi olarak rekabetçi olmayan durumu, mümkün olan en kısa sürede mümkün olduğunca yetenekli ve kararlı bir hükümeti gerektiriyor. Avrupa’da güçlü bir Alman sesi de kesinlikle gerekli, bu konuda da Berlin hükümeti son zamanlarda lider bir aktör olmaktan uzaktı” diyor.

Almanya’da genel seçimlerin ardından parlamentonun nasıl bir şekil alacağı da henüz net değil. Fakat net olan bir şey var: Yeni hükümetin ;hangi partilerin koalisyonundan oluşursa oluşsun; işçi ve emekçi düşmanı ve daha sert bir iç ve dış politika uygulayan savaş hükümeti olacağı kesin.

Alman sermayesinin emperyalistlerarası rekabette gücünü geliştirmek, buna parelel sosyal hak gaspları, çalışma yasalarının değiştirilmesi, iç güvenlik adı altında hak ve özgürlükler namına kalanların da kısıtlanarak polis devletinin güçlendirilmesiyle, sermayenin muradında olduğu gibi dünyada ve Avrupa’da Almanya’nın sesini daha güçlü bir şekilde duyulmasını sağlamaya çalışacaklar.

Bunu ise sadece onların istemleri değil, her gün bir ülkede, dünyada, Avrupa ve özelde Almanya’da direniş dinamiklerinin dengeyi kendi lehlerine bozup bozamayacakları belirleyecek.

Ayrıca Kontrol Et

Özgür Ülke’yi de Susturamadılar Özgür Basını da!

Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanmasının 30. yılında İstanbul Kadırga’da bir basın açıklaması yapıldı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller’in “bertaraf edin” direktifiyle TNT kalıpları kullanılarak bombalanan Özgür Gündem saldırısı sırasında dağıtımcı Ersin Yıldız hayatını kaybetmiş, yirmi bir çalışan da yaralanmıştı.