Patronları temsilen en büyük örgütleri TİSK, işçileri temsilen Türk-İş ve hükümetten beşer kişinin yer aldığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun (AÜTK) daha baştan ne kadar zam yapılacağı belli olan asgari ücrete ilişkin “görüşme” tiyatrosunun ilk perdesi 10 Aralık’ta başlıyor.
Toplantı tarihi açıklanırken Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay diğerlerini sollarcasına öne çıkıp “daha zam olmadan fiyatlar artmaya başladı” teranesini yineledi. Bunun bir tutum beyanı olduğunu söylemeye gerek var mı? Keza aynı terane patronlar ve hükümetin de temel dayanağı değil mi?
2023’ün Aralık ayındaki görüşmelerde belirlenen 2024 asgari ücret artışı yüzde 49 oranı civarında olmuştu. Bu artışla 2023’te 11 bin 400 TL olan asgari ücret, 17 bin 2 TL’ye çıkarılmıştı. Bir ev kirası bile etmediği halde bu rakam temmuz ayında da sabit tutulmuş, hiçbir artışa gidilmemişti. Buna rağmen zamlar birbirini izledi, artış hızında bile düşüş yaşanmadı.
Bu gerçek bile “asgari ücrete zam yaparsak fiyatlar artıyor” teorisini çürütmeye yeterken Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın sayfayı bu tekerlemeyle açması abesle iştigaldir. Kaldı ki başında bulunduğu konfederasyonun verilerine göre ekim ayında açlık sınırı 20 bin 431 TL’ye, yoksulluk sınırı da 66 bin 553 TL’ye yükseldi.
AÜTK’ya işçi üyeler koymakla işin içinden sıyrılacağını sanan, üstüne bir de ortaya karışık bir peşrev çektiğinde herkesin yüreğine su serpeceğini düşünen Atalay patronların kâr oranlarından, derinleşen sömürüden bahsederek başlamak yerine konuşmayı asgari ücret görüşmelerinin başlamasıyla birlikte ürün ve hizmet fiyatlarına yapılan zamlarla açıyor. Bunun arkasından “IMF’den kredi derecelendirme kuruluşlarına kadar herkes asgari ücret rakamını konuşuyor. Bazı çevrelerin dile getirdiği, ortadaki dolaşan rakamları kabul etmek mümkün değil. O rakamlar toplumu mutlu edecek rakamlar değil” peşrevi çekiyor.
Ağzından çıkmayan tek şeyse ölümle özdeşleşen sefalet dayatması karşısında üretimden gelen gücün kullanılması, sokakların ısındırılması, kendisinin de belirttiği gibi ortalama ücrete dönüşen asgari ücret sürecinin büyük bir toplu pazarlık süreci olarak örgütlenmesi! O rakamları için “kabul etmek mümkün değil” diyerek işin içinden çıkıveriyor.
Çünkü, “Değilse ne yapmak gerekir?” sorusuna Atalay’ın vereceği yanıt belli: Müzakere!
İşçi sınıfının örgütsüzlüğüne güvenin pervasızlığının ulaşacağı noktalar her defasında büyüyerek hükmünü yürütüyor. Ama nereye kadar?