Mitka Gripçeva
Başkaldırıcı kuşağımızın yazgısı böyleydi; kendisini sosyalizm davasına adamış, bunu yaşamının anlamı yapmıştı. Devrimin potasında yanıp kavrulan bir kişi ise, ömür boyu mutluluğu tatmış bir kişidir.
Kişisel yaşamını yadsıyarak, kendini esirgemeden kazanılan bu ödüle yaraşır çok az kişi vardır. Büyük zafer uğruna savaşan kişilerdi onlar… Adım adım, acılara katlanarak, ama asla yoldan sapmadan, kutsal amaca doğru ilerleyen kişilerdi. Ayaklanma, yaşamlarının tek ve en büyük bayramı olmuştu.
Zaferden sonra da durup dinlenmediler. Durup ulaşılana sevinmeye vakitleri yoktu, sınıfsal kavganın devam ettiğini ve yine en tehlikeli en ağır cephede bulunmaları gerektiğini açıkça biliyorlar, bunu bilinçleriyle algılıyorlardı. Gelenekleri yoktu onların yaratılan yeni ortamda, yardımına koşacak deneyleri yoktu ve özel fakültelerden geçmeseler de güçleri dışındaki görevlerin üstesinden gelmeyi başardılar. En yüce bir okulda, devrimci mücadelenin okulunda yetişmişlerdi.
Yıllar geçti, her şeyin bir sırası var; yaşamın yasalarına göre bu kişiler ihtiyarladı, kimileri dünyadan çekip gittiler. Ne var ki, geçmişi anımsadıklarında gülümsüyorlar ve: “Bilmediğiniz çok şey var. Bizim duyduğumuz mutluluğu siz hiçbir zaman duymadınız. Siz devrime katılmadınız,” diyebiliyorlardı.
Evet, onlar bu ödülü, yaşadıkları çağdan kazanmışlardı.
Gidiyorlardı birer birer, yerlerini çocuklarına ve torunlarına devredip onlara titizliklerini bırakarak gidiyorlardı.
[Yaşadım Diyebilmek İçin, Mitka Gripçeva, Türkçesi Bülent Habora – Ali Aydın, Yar Yayınları, 9. Baskı, Ekim 2015]